- Resmi Gönderi
Gerçek hikayeler konusunda Anitkaya dan(egret köyü) bir yaşanmışlık:)
Daha Çok Göster16 Ekim 2022
Bitmeyen Namaz
Odalar erkeklerin toplanma yeri. Burada vakit geçiriliyor, iş ve ev hayatı dışında kalan zamanlarda. Eğlenme, öğrenme, misafir ağırlama, önemli kararlar alma, gerektiğinde duruşma yapma, çalgı çalma, oynama, ferfine yapma vb. bir sürü şeye sahne oluyor odalar...
Oda ahalisi ezan okunmaya yakın, kolları sıvar abdest almaya durur, namaza hazırlık başlardı. Ezan başladığında odadan çıkılır, namaz başlayacağı vakit camide olacak şekilde ayarlanırdı. Yani odadaki hayata namaz molası verilirdi. Yine de camiye yetişemeyenler için keçi postundan namazlağılar asılı dururdu, isteyen namazı burada kılabilsin diye...
Her odada imamlık yapabilecek kapasitede kimseler bulunduğundan, bazen cami asılır, oda birden mescide dönüverirdi. Onca fonksiyonuna ilaveten bu özelliğini belirtmezsek oda tarifi eksik kalır. Böyle durumlar için her odada yeterli donanım bulundurulur; yani namazlağı ile tespih... Hatta odalar yapılırken biraz da buna uygun inşa edilir, kıble istikameti en isabetli şekilde verilmeye çalışılırdı. Öyle ki eski odalar içinde kıbleye çapraz konumlananı bulamazsınız.
Macur Ali'nin odada kıble tarafında duvar dibinde boydan boya tahtadan yapılmış kolçak vardı. Sabit köşeyastığı gibi dururdu; yere otururken bir kollarını yasladıkları için ergonomik, sırtı duvarın soğuğundan koruduğu için sağlıklı, gerektiğinde tabure gibi oturulabildiği için de gayet kullanışlı bir şeydi... O kolçağın tam ortasından yarım metre kadar bir bölüm testereyle muntazam kesilmiş, gerektiğinde yerinden çıkarılabiliyor, orada gereksiz bir genişlik sağlanıyordu... Yani bana öyle gelmişti, gereksiz sanmıştım... Meğer namaz kılmaya kalktıklarında imamın secde edeceği kadar da olsa bir yer açılıyor böylece arkada cemaat için bir saf alanı oluşturuluyormuş. O kolçağı kaldırdıklarında adeta bir mihrap yapmış oluyorlar... Bunu sonradan mı düşündüler, yoksa daha başlangıçta öyle mi planladılar belli değil; fakat odayı ustaca mescitleştiriyorlardı... Orada ekseri Körhoca namaz kıldırırmış...
***
Tabi odada namaz, her kafalarına estiğinde kılınmıyor. Dışarı çok soğuksa, camiye yetişilemediyse, yahut bir başka zorunlu halde 'Hadeñ galkıñ, namaz gılamıñ' denir, namaza kalkarlarmış. Bunu da herkes diyemiyor tabi, namazı kıldırabilecek ehliyette biri olacak...
Bükürün Odadaki en ehil imam Tırıl Hasan... Hafız değilmiş; ama kıraati, ezberi ve bilgisi diğerlerine göre daha iyiymiş. Bir kaç kez imametteki halini test etmişler, fena da değilmiş... Hatta Hocalar bu yolda teşvik etmişler... Amma burada, Bükürün Odada değil, başka yerlerde...
Odanın müdavimlerinden birisi olan Bükürün Ali ile Tırıl Hasan pek geçinemiyorlar, sürekli kakışıyorlar... Aslında uzaktan akrabalık da var; lakin aralarında didişme eksik olmuyor. Bu yüzden Tırıl Hasan, Bükürün Odada imamlığa pek de gönüllü değil... Gönülsüz de olsa bir gün sürüyorlar öne... Akşam veya yatsı namazıymış, kıraatin dıştan yapıldığı bir namaz... İnsanlık hali, bazen çok iyi bildiğimiz bir şeyi, mesela dedemizin adını unutabiliriz... İmam da Fatiha'yı okumuş, öylece donakalmış... Artık okuyacağı sureyi mi hatırlamadı, hangisini okuyacağını mı şaşırdı, ne olduysa susmuş kalmış... Sessizlik uzayınca cemaat arasındaki Bükürün Ali'nin sabrı taşmış:
- 'Eee, deyive ne deceeseñ!'
Sair zamanlarda didişmeye alışık olduğu birinden, böyle sıkıntılı anında alaylı bir laf işitince Tırıl imam durur mu:
- 'Bunnaañ böönesine imam olursuñ bide!...'
Dünya kelamı namazı bozarmış, kimin umurunda... Güzelim namaz, imam cemaat atışmasına dönüşüvermiş...
Arkada Bükürün Ali varsa, Tırılın her imamlığı ayrı bir maceraya gebeymiş. Diğer insanlar daha başlangıç tekbirinde maceraya hazırlıklı olurlarmış... Huşûya(!) bak sen...
İhtiyarlıktan mı kulunçtan mı neyse, Tırıl eklem ağrılarından muzdaripmiş bir ara... Bilhassa rükuya giderken çok sızlarmış beli veya dizleri, her neyse... Yine imamlıkta, yine arkada Bükür var... Rüküya varırken ağrıya dayanamamış:
- 'Anam, anam, anaaam!' diye inlemiş. Arkadaki durur mu;
- 'Anañ nerde len!' diye çıkışmış. Fakat Tırıl imamlıkta olduğu için ona cevap vermemiş, kendi kendine söylenmiş:
- 'Len bunuñ böönesine bişey deseñ namaz bozulcek!...' Bozmamış namazı, selam verene kadar sabretmiş...
***
Bu mübarek Ramazan gününde bırakmak istemiyorlar Gopuk Selim'i. Çilmahmut,
- 'Âşama ne galdı, bu vakıtta gidilir mi!' diyor. Diğerleri de üsteleyince, çorbayı burada içip iftardan sonra köyüne dönmeye ikna oluyor.
Gopuk Selim Macur, Cumalı'dan... Eğret onlar için merkez ya, çok sık gelirmiş buraya. Zaten komşu köylerin çoğuyla aynı köydenmiş gibi tanışıp bilişiyor eskiler. Oturup kalkıyorlar, dostlukları var. Gopuk Selim daha çok tanınıyor. Lakabından belli, matrak birisiymiş.
Mübarek gün avlanayım diye tüfeğini omuzlayıp Eğret'e gelmiş. Bütün gün Dağda dolaşmış. Ne vurdu, ne vuramadı bilinmiyor; ama kösülmüş. O halde bir misafiri bırakmak istemiyorlar tabi... O vakitler, bir misafir varsa erkekler iftarı odada yapıyor. Gopuk hatırına mahalleli de Çilmahmut'un odada toplanıyor. Oruçlar açılıyor, karınlar doyuyor. Çilmahmut'ta hocalık var, imam oluyor Akşam namazını kılıyorlar.
Gopuk'un namazla filan pek işi yok, belki oruçlu da değildi... Gopuk çünkü... Ama 'Bi namazdan nolcak' deyip o da duruyor, cemaate uyarak... Çayı içince fırtacak nasıl olsa... Çay içerken essalat verilmeye başlanıyor, Teravih öncesi... Ama ezan okunurken bardakları daha ellerinde.
- 'Nassosa Hocamız va' demiş biri, 'Tereviyi burda gılıveremiñ'. Teravihi de odada kılmışlar. Tabi Gopuk Selim kaçmaya fırsat bulamadan Teravihe de yakalanmış. Kanter içinde kalmış bu sırada. Ne yapsın, bünyesi alışık değil... Ama bitirmiş Teravihi... Ayrılmak için acele etmez olmuş. Nasıl olsa olan oldu diye...
Tam müsade istemeyi düşünürken, ortaya yine bir teklif düşüyor;
- 'Böyün Gadir, bi de tesbek namazı gılıverem bâli...'
Meğerse Kadir gecesi imiş o gece, bu yüzden bu teklif de kabul görüyor. Gopuk Selim ise 'En zorunu atlattım, dört rekattan nolcak ki!' diye düşünüyor... Garibim bilmiyor ki Tesbih namazını...
Yıllar sonra bu olayı anlatırken Gopuk Selim hala öfkeliymiş:
- Ti be, bilmemnettimin Manavları! Ne bitmez namazları varmış! Yatıyolar, kalkmak bilmiyolar; kalkıyolar, otumak bilmiyolar!'
***
Eğret'in odaları sadece oda değildi. Hal ve makama göre okul, toplantı salonu; bazen misafirhane, bazen eğlence yeri; yerine göre aşçı dükkanı, yerine göre kıraathane... Ve odalar bazı bazı mescit olurdu...