Haberler,Hikayeler,İlginç Bilgiler,

  • Rusya'da içinde yaklaşık 30 yolcusu bulunan AN-26 tipi yolcu uçağı denize düştü. Uçaktaki herkesin hayatını kaybettiği açıklanırken, Palana kenti lideri Olga Mohireva'nın da yolcular arasında olduğu aktarıldı.

  • bir anım daha var gene köyde :) karacabey tabiki kar kış :) 2006 ocak yüksek ihtimal ayı liseye gidiyorum karlı sistem geldi bursaya yağdı 10 cm kar o zaman merkezde oturuyordum .. pek kar göremedik. hava açıldı neyse köye gidicez babayla köyü aradık ninem dedi gelmeyin burda dedi ev boyunca kar var köyle ev arası 80 km biz tabi nineme inanmadık dedik bu nasıl olur ya .bursada en fazla 10 cm kar var belki o kadar bile yok.hava soğuk ama açık sistem gitmişti . sonra babam köyden birilerine dağa aradı dediler 3 metre kar var gelmeyin. yollar kapalı falan neyse biz gitmeye karar verdik.

    otobüse bindik batıya doğru gidiyoruz batıya gittikçe kar fazlalaşmaya başladı. giderek artıyor karacabeye vardık 30 cm kar vardı şaşırdık tabi karacabey otogarında köyden biri denk gedi yol kapalı arava yok nasıl gitceksiniz dedi köy dedi felç.

    köye araba bulamadık baya bi takıldık karacabeyde havada kuru soğuk ayaz var .biri denk geldi köyden arabayla bizi götürdü bandırma yolundan sağa saptık köy yoluna ana yoldan 5 km arası ana yolda 30 35 cm kar var akbayır denilen bölge var bayır oradan yukarı çıkmaya başladık kar birden çoğaldı .köye yaklaşmaya başladık.zar zor tabi zeytin ağaçlarını zor görmeye başladım. üst kısımları gözüküyordu.

    dedim babama bu ne :) uludağ gibi olmuş bura dedim zeytin ağaçları gözükmüyor. evin sokağına girdik porta dediğimiz kapının yarısına kadar kar var .eve geldik ninem karşıladı bizi konuştuk falan dedim nine bu ne bursada 10 cm kar var dedim

    olm dedi eski kara kışlar gibi oldu demişti çocukluğumda 1940 1950 larda böyle oluyordu kışlar dedi. i 3 gün 3 gece durmaksızın tıfan tıfana boran yapmış tipi yapmış rüzgarla birlikte evin pencereleri komple kapalı dışarısı gözükmüyor tuvalet dışardaydı tuvaleti dedem 1 günde zor açmış kimsede yok.cumayada gidememiş ağaçların üst kısımları gözüküyordu korktum bildiğin ::)

    birde köyden biri vefat etmiş o ara tipi olduğu gün cenazeyi çok zor gömmüşler. köyün mezarlığı komple yok sanki mezarlık yok orda sadece ağaçlardan belli oluyor.mezarlık olduğu.

    sonra köyün meydanına gittim zar zor hava açık güneşli poyrazda yoktu o gün güzeldi := köyün meydanında karları yığmış iş makinaları 10 metre kar var heryerde yığmışlar devasa bina büyüklüğünde

    birde civar köylerden gelmişler yağan karı görmek için daha yüksek köylerden gelenler vardı oralara o kadar yağmamış. 1 adım atıyordum evin çatısına çıkıyordum :)

    karacabeyde 30 cm kar vardı . köy biraz yüksekte ama az en fazla 150 metredir. ama karda çok ayırıyor r

    10 gün kadar kaldım karın tamamen erşmesi 1.5 ayı bulmuş. eridikten sonrada bahçedeki topraktan bilek kalınlığında su fışkırdığını söylemişti ninem toprak suyu kusmuş

    karın düz arazide yani orjinal kar kalınlığı 1 metre civarı rüzgarla yağdığı için 2 metreyi 2.5 metreyi bulan yerler vardı . ama gerçek kar 1 metre civarlarında 1.20 falan aklımda kaldığı kadarıyla

    rüzgar olmadan yağsaydı o karın yarısı anca olurdu. çok şiddetli poyraz fırtınasıyla beraber yağmış 3 gün 3 gece durmaksızın yoğun kar + rüzgar tipi felç etmiş ortalığı mezarlık yok mezarlık bildiğiniz yok :) zeytin ağaçları yok olmuş üst kesimler gözüküyordu 3 gün 3 gece ninem rüzgarın sesinden bıktım derdi

    dedem ise 1925 liydi o ise bu kar için evelki kışlar gibi demişti dahada fazla olduğunu öncelerden görmüş. tabi burdaki en büyük etken yağışın miktarı + poyrazlada birleşince sonuç ortada

    karacabey poyrazı istanbulun poyrazına benzemez

    Varsa Paran Cümle Alem Kulun Yoksa Paran Cehennemdir Yolun.... B)

    • Resmi Gönderi

    Kar kış varsa lezzetlidir anılar, eline emeğine sağlık SameT.

    Başka paylaşımlar olursa seviniriz,konumuz da canlı kalır"herkesin vardır az çok bir güzel anısı" demiştik.


    Bu konuya dikkat edelim tüm HS ailesi olarak..Sadece anı yok bu konuda, tarih,hava olayları ve detaylı, faydalı bilgiler de var.

    Atlaya zıplaya bir göz atın derim.

  • enterasan bir konuya değincem şimdi ne kadar doğru tartışılır ama kısmende olsa doğruluk payı olabilir. en uygun yer olarak burayı gördüm.

    malum yaz kış dağcılar ağrı dağına tırmanış gerçekleştiriyor 5137 metreye . ağrı dağı 5137 metre ağrı merkez 1650 metre yani çıkılan bölüm aslında yaklaşık 3500 metre civarı. bir dağcı oraya çıkarken aslında 5137 metre çıkmıyor 3500 metre tırmanış gerçekleştrmiş oluyor. dağın zirvesinden ağrı ovasına baktığınızda 3500 metreden aşağıya bakmış oluyorsunuz. malum ağrı ovası zaten 1650 metre. ..yani dağ ölçümlerinde dağın içinde bulunduğu konum yüzeyinden ölçüm yapılması gerektiğini fikrini savunuyorum bu ne kadar doğrudur tartışılır . malum deniz seviyesinden alıyor rakımı. çünkü dağın bulunduğu konumun ( ağrı doğubeyazıt 1650 metre )taban yüksekliğinide içine alıp ölçüm yapıldığı zaman bu ağrı dağına veya hangi dağ olursa olsun x dağı farketmez dağın orjinal yüksekliği ortadan kaldırmış olup bu dağın orjinal yüksekliğinden uzaklaşip dağa ( yapay ) yükseklik eklemiş oluyor.

    siz ağrı ovasından ağrı dağına baktığınızda 3500 metrelik bir dağa bakıyorsunuz. bu kesin

    örnek verelim rize kaçkar dağı rizenin merkez 0 rakım. rize kaçkar dağına çıkacak bir kişi tırmanışa rizeden başlayacağı için 3937 metre çıkmak zorundadır. ama ağrı dağında bu durum yoktur ağrı zaten 1650 rakım olduğu için siz tırmanışa 1650 rakımdan başlamış oluyorsunuz .yükselti zaten 1650 metreden itibaren başlıyor yani kısaca 3500 metre çıkmış oluyorsunuz.

    rize kaçkar dağı ile ağrı dağını yan yana getirelim. kaçkar dağı ağrı dağından daha yüksek durucaktır. ovadan kesip başlangıç noktasından kesip sadece dağ olarak yan yana koyma imkanımız olsa kaçkar dağının ağrı dağından daha yüksek olduğunu göreceksiniz :) rize 0 metre kaçkar dağının başlama noktası 0 metreden itibaren başlıyor. kaçkar dağı 3937 metre. ağrı 1650 metre ağrı dağı 5137 metre. 5137-1650 = 3500 metre dolayları

    yani hiç bir dağın bulunduğu konumda merkezin yüksekliğine ihtiyacı yoktur.bu dağa yapak yükseklik katıp dağın kendi orjinalelliğinden uzaklaşmasını sağlar. yani şöylede düşünebiliriz. topuklu ayakkabı giyen bir kadın gibi aslında kısa topuklu ayakkabıyla uzun duruyor yapay gerçekten uzak.


    tabi sizde diyeceksinizki bu gerçeği değiştimez evet deniz baz alındığı için değiştirmez. ama yükseltinin başlama noktası önemli .dağın yükselmeye başlama noktası önemli

    mesela erciyes dağı :) kayseri 1000 rakım erciyes dağı 3917 rakım . 2900 rakım gibi ovadan bakan adam 2900 rakımı görecek aslında gördüğü o.

    uludağ örneği bursa rakım 150 metre. ova kısmı 60 rakım bakan kişi 2480 metredeki dağa bakıyor. gibi örnekler çoğaltılır.

    sadece ağrı dağı değil her dağ için geçerli bu durum.

    ben bu konuyu coğrafya öğretmenine anlatmıştım oldukça şaşırmıştı :) geçenlerde ise ağrı dağına tırmanan bir dağcıya yazmıştım oda çok şaşıırp çok değişik bir bakış açınız var demişti :). ama bazı yönlerdede hak vermişti :))

    sizin görüşleriniz düşünceleriniz nelerdir paylaşmak istedim :)

    Varsa Paran Cümle Alem Kulun Yoksa Paran Cehennemdir Yolun.... B)

    Mesaj defa düzenlendi, son düzenleyen SameT. (6 Ekim 2021 00:06).

    • Resmi Gönderi

    sizin görüşleriniz düşünceleriniz nelerdir paylaşmak istedim :)

    Bende yarım akıl var ben uzak kalayım,eline sağlık .. İlginç diye de ekleyeyim .

  • Mesela aynı olay şunun icin de geçerli dünyanın en yüksek dağı Hawaii taraflarında bir adada deniyor ancak yarısı su altında olduğu için Everest'ten kısa sayılıyor aynı onun gibi bir şey bu da

    HEDEF HAVA HARP OKULU ✈

  • bir anım daha var pekte anı sayılmaz ama anı diyelim. 2000 senesinde eskişehirde yaşadım 1 sene kadar ocak yada şubat ayınadayız. eskişehirde yaşayanlar bilir kar pek yağmaz... genelde kuru soğuk olur yağış olmuyor. eskişehir alpudayız. kıraç çorak arazi . hava çok soğuk artık kaç derece bilmiyorum kar yok kuru soğuk. yengem akşamdan evin bahçesine kıyafetleri serdi sobalı evde oturuyoruz doğalga daha gelmemişti alpuya alpuda eslişehirin bir ilçesi. kıyafetleri serdik biz yattık sabah kalktım soba sönmüş.

    su içmek için mutfağa gittim çeşmeyi açtım çeşme akmıyor. donmuş. fayansın üstüne elledim çıtır çıtır buz. tutmuş soğuktan. pencereye gittim camlar buhar gibi olmuş elledim silinmedi tırnaklarımla kazıdım buz tutmuş. oradan tuvalete gittim terliği giycem tuvaletteki yerdeki fayanslar buz tutmuş çıtır çıtır. evin içi 0 derecenin altında demir gibi .)

    bahçeye çıktım hava kapalı yağış yok kuru ayaz. sabit. çamaşırlar akşamdan serilmişti baktım komple donmuş katlanmıyor çelik gibi olmuş. bükülmüyor. şaşırdım tabi kar yok .

    sonra tek tuk kar atıştırmaya başladı . yağmadı .

    sonrasında 2000 senesi karlı sistem geldi sağlam vurdu bu sefer. 40 cm kar yaptı tahmini. havada açıldı sonrasından üstüne birde don ayaz. 35 40 gün kaldı yerde o kar.

    kartopu oynucaz ama karın içindeki su miktarı az olduğundan mıdır nedir kar toz gibi birleşmiyor. kartopu oynayamıyorsun. kar birleşmiyor. un gibi dağalıyor. oynayamadık sonrasında . 10 yaşındayım biraderde yanımda bir eleman daha var elimizi karın üstünde en fazla tutma yarışı .) çocuk tuttu işte dakika tutuyoruz. bana dedi sen tutamassın gaza getirdi beni. 5 dk tutucan dedi. çıplak elle karın üstünde karda çelik gibi dura dura ayaz yiye yiye dişlenmiş kar ( istanbulda falan olmaz öyle ) beton gibi . elimi koydum karın üstüne CASIO saat var :D kronometreyi çalıştırdı çocuk :)

    5 dk tuttum hatta geçti bile ama elimi tamamen hissetmiyorum elim yok oldu bildiğin. avazım çıktığı kadar bağırarak :D tam gaz eve :D elim mosmor oldu birde o soğuk eli direk sobanın üstüne tuttum el iyice beter oldu sızlamaya başladı hepten... az kalsın elimi komple kaybediyordum ..inanılmaz bir acı yaşadım. ama çocucğuda yenmiştim :D

    evin içerleri hep buz dış kapı soğuktan donuyordu sabah açılmazdı. .o karın erimesi 35 40 günü buldu . her sabah kar gibi kırağı olurdu ayazdan kar sanardık.

    genelde kuru soğuk şeklinde geçen bir şehir.

    sonra 2015 te tekrar eskişehire gittim 2017 ye kadar kaldım 2 kış gördüm.

    2016 da en fazla 12 cm kar yağdı . 3 cm 4 cm civarıda yanında yağdığı olmuş olabilir.

    2017 de ise ki 2017 de bursa merkeze 35 cm civarı yağmış. eskişehire 20 cm yağdı .20 cm karın tamamen erimesi 30 günü buldu. lodosta kar yağan şehir. hava çok soğuk lodos esiyor lodos ne kadar havayı ısıtsada gene kar sıcaklığınd tuttuğu için lodos eserken kar yağıyordu bunuda gördüm :)

    2 cm kar yağdı 2016 yada 2017 de ek sistemlerde 2 cm karın erimesi 1 hafta sürmüştü. ayazdan erimiyor. sonra gene bir sistem geldi bu sefer hepten vurmadı. bursyı aradım 15 cm var dediler .eskiehirde hav a parçalı bulutlu tek tuk kar atıyor ama fena ayaz.. gündüz -5 falan civarlarında. dışarı çıktım yağış yok . kar yer düşüyor yere düşen kar tanesi yapışıyor. ayağımla basıyorum erimiyor. kar taneleri ayazdan yerde pamuk gibi savruluyor. hiç yağmadan sistem gitti :D kuru soğuk :) zayıf kar dışında birşey olmadı.

    2000 senesinde alpuda otururken tren var orada kara tren. tren yoluna koca koca taş koyup trenin geçmesini beklerdim. :) çok zevkli olurdu o kadar mutlu olurdumki tren sesinden gece öterdi o tren geçtiği gibi hemen tekrar gidip taş koyardık biraderle.

    eve gelirdik gece tren geçerdi :D biradere derdim acaba nolduı bizim taşlar falan tren devrilmişmidir diye. bayağıda büyük taşlar koyuyodum.

    taşı koyardık hatat 1 sefer tren çarpıyordu .) tam tren yoluna çıktım tel mel yok komple açık tam çıktım 100 metre ilerde treni gördüm korna öttürdü aklım alındı. az kalsın çarpıyordu. sonra geçti o hemen taşları koymaya devam sıra sıra koca koca .

    bekliyoz 1 saat 2 saat tren geliyor taşlar paramparça oluyordu tuz gibi. ondan aldığım mutluluk bambaşkaydı .)

    hep binmek istemişimdir o trene bursada olmadığı için içimde kalmıştır . sonrasında eskişehir ankara hızlı trene bindim.

    ama o karın üstünde elimi 5 dk kesin 6 dk da olabilir o an hissettiğim acının tarifi yoktu . az kalsın elimi kaybedicektim kolsuz kalacaktık :)

    o trenden taş fırlasa kafama gelse :) tren devrilse falan işte çocukluk zevkin peşindesin..

    ama şimdi eskişehirin o ayazları kalmadı .dayımda söyler yok o soğuklar samet artık diyor. konusu açılınca.

    öyle kıyafetler donacak evin içi fayanslar donacak bitti o iş .aynı mıktar kar yağsa bile soğuk olarak az artık. eskişehirde oturanlar bilirler eskişehirin kuru soğuğu çanakkalede kaldı azaldı :((

    Varsa Paran Cümle Alem Kulun Yoksa Paran Cehennemdir Yolun.... B)

    • Resmi Gönderi

    Buda bizim eğretiköy bloğundan bir kısa hikaye..Anlamlı, manalı ve kar var işte :)

    Anıtkaya kasabasınin (köy oldu) eski adı Eğret'ti..

    Eğret Eğreti,den geliyor.. Selçukluyu, Osmanlıyı görmüş bir köy ve Eğreti olarak kurulmuş.. Geçici yani,lakin hala ayakta ve canlı oda bir başka muaamma..Neden geçici (Eğreti, Eğret) kurulmuş ve kalıcı olmuş bilmem.

    Hikaye ise şöyle

    Çerçiciler köyde kalacaklarsa doğal olarak odalara yönelirlerdi. Daha önceden de gelmiş bildik birisi ise alıştığı odaya gider, değilse uygun birini bulurdu. Odada konaklamanın usulü bellidir. Araba odanın önüne çekilir, hayvanlar ise damına. Hayvanların ve çerçicinin yiyeceği oda sahibinin boynunadır. Yemekten sonra gece geç vakte kadar oda ahalisiyle oturulur, vakti geldiğinde cemaat dağıtılarak misafirin yatağı yüklükten çıkarılıp serilir. Sabahleyin çorbasını içtikten sonra da işine bakar. Bütün bunlar için ondan bir ücret talep edilmez. Yalnız o isterse sattığı şeylerden münasip bir şeyi odaya bırakıp da gider.

    AVvXsEg_u9dktJ8oqzYmaVywr2sLpuB_P5JxP9pNUhc0PVyFf6PltEe8DOnQPbtzR2GKFdR27Jqaimt9KH86IE9srrWZW9L17o6kBRF0ODNB5p_ei9FGj15EiXqJK8NNyfWEQBuBrHTA88dxoMY0gv6X-_YYC4fBA0ZnVDsmXAVb2oPKR2MVFAhLbte-K51BKw=w200-h133

    Sene kaç bilmiyorum, bir çerçici ilk gün köyü dolaşamayıp ertesi güne kalınca, akşam üzeri epbabının odaya varır. Burası Macur Ali (Öncül)ün oda olarak bilinen yerdir. Ertesi gün işe çıkamaz; çünkü öyle bir kar yağar ki göz gözü görmez. Aksi gibi yağış durmaz, sonraki gün de öyle devam edince çerçici ne işe çıkabilir ne de memleketine dönebilir. Yollar kapanmıştır. Mecburen hayatına odada devam eder. Rahatı yerindedir ama cansıkıcıdır bu hayat. Allah var, Macur Ali de rahat ettirmek için elinden geleni yapar. Hem kendisine hem de atlarına bakar. Evde ne pişiyorsa misafirine, kendi mallarına ne veriyorsa onun atlarına da aynısını verir.

    Gel gör ki kar kalkacak gibi değil. Çerçici odaya gireli tam 16 gün olmuş. O yıllarda sabahları mutlaka çorba içiliyor. Taharna, oğmeş, toyga... derken zaten kaç çeşit çorban var ki. Her sabah tepside odaya gelen taslar birbirine benziyor. Fakat o gün farklı bir çorba bulunan tepsiyle Macur Ali odaya girdiğinde çerçici daha kalkmamış. Yorganı başından sıyırarak hafifçe doğrularak:
    -Ali Ağa tepside ne va? diye sormuş. Ali Ağa cevap vermiş:
    -Uzun uzun yol çorbası!... Bunu duyan çerçici ise:
    -Gıvrıl gıvrıl yat çorbası!... diyerek hızla yorganı başına çekip kıvrılıp yatmış.

    Meğer o sabahki menü, şimdikilerin sakalaçarpan dediği, hamıraşılı mercimek çorbasıymış.

    • Resmi Gönderi

    Burada da bulunsun

    Süper bir bilgi atalım görselleri kesmeden, böyle daha etkili olabilir..

    Basit bir zaman dilimi ve sonuçları akıl almaz :alkıs::alkıs:

    1.jpg2.jpg3.jpg4.jpg5.jpg6.jpg7.jpg

    • Resmi Gönderi

    Bu gece daha öncede epey paylaşım yaptığım Tesla'yı biraz not düşelim.

    Tesla "antik uzaylılar"programında da yerini almıştı bir kaç defa seyrettim.

    O çağın dahi adamı denilen Tesla bu çağımızın da dahi adamı..Kesin ve NET

    HALA ÖYLE BİR DAHİ DÜNYA'YA GELMEDİ.

    HAKKI TESLİM EDİLMEYEN VE HALA BİLİM ÇEVRESİNDE "DELİ"DİYE ADİNDAN SÖZ EDİLEN TESLA

    BİLİM DÜNYASINDA BİR ÖDÜLÜ BİLE OLMAYAN AMA BİZE BIRAKTIKLARI İCATLARİYLA ADINI ANDIĞIMIZ TESLA.

    Edison un aydınlatma için kullandığı düz akım maalesef randıman vermiyor ve masraflı da oluyordu.

    Her 800 metreye bir trafo kurmak gerekiyordu. Yoksa akım giderek zayıflıyor ve iş göremez hale geliyordu.

    Yaptığı sadece ve sadece ampül aydınlatmadan öteye geçmiyordu.

    Oysa Teslanin çok daha gelişmiş dalgalı akımıysa yol boyunca tam randıman ilerliyor ve hu sayede ampullerin yanında tüm elektrikli cihazların da çalışmasını sağlıyordu.

    Bir bilim adamı Tesla ile Edison u şöyle karşılaştırıyor du

    "Edison da atlı araba vardı oysa Tesla'da jet uçağı vardı,fark devasa boyutta"

    Edison ise yine hain planlarını devreye sokuyor ve Tesla'nın dalgalı akımının çok ama çok tehlikeli olduğunu halka ilanlarla duyurmaya,kötülemeye çalışıyor,bunun içinde zalim deneyler de yapıyordu.

    Halka açık alanlarda dalgalı elektrik akımını kedilere, köpeklere uyguluyor gösteriler yapıyordu.

    Bir file de bunu yaparak tarihte pek bahsedilmeyen caniligine devam etmişti.

    Tesla yine Edison un tüm karalama kampanyasına rağmen Edison u mağlup ediyordu.

    Hala tüm Dünya'nin elektrik şebekesini oluşturmaya devam ediyor.

    Elektrik enerjisini yarattı,yararlı halden çıkardı adeta evrensel bir şey haline getiren adam oldu.

    Mirası çok ama çok fazla

    Elektrikli demir yolları,florasan ve neon ışıkları, kablosuz telsiz iletişimi, röntgen,uzaktan kumanda, tribün motorları,takometre, helikopter,hatta torpido bile bulunmakta..

    TESLA ÖLDÜĞÜNDE DUNYA ÇAPINDA 700 E YAKIN PATENTİN SAHİBİYDİ

    MUCİZE ADAM VESSELAM :kas:

    Bir aklımda kalan gerçek örnek not edeyim ki nasıl bir dahi bir kez daha anlayalım Tesla'yı

    Kablosuz enerjinin iletilmesi ...

    Çağımızda hemde bir defa yapılan sözde başarı şöyle

    Massachusetts teknoloji Enstitüsü MTE araştırmacıları KABLOSUZ ENERJİYİ GÜVENLİ HALDE 2007 YILINDA SADECE VE SADECE 2METRE İLERİYE TAŞIMAYI BAŞARDILAR :bakiskacirma:

    PEKİ TESLA NE YAPTI? BUNU 100 YIL ONCE SÖYLEMİŞTi ve BULMUSTU, İKİ METRE ÖTEYE KABLOSUZ İLETİLEN GÜVENLİ ENERJİYİ İSE DİKKAT EDELİM TAM TAMINA 6 buçuk KM OTEYE İLETMİŞ VE AMPULLERİ DE YAKMIŞTI B)

    LAKİN BUDA BİR ÇOK SEY GİBİ SIR OLARAK ONUNLA GİTTİ.

    BU ÇAĞDA,BU TEKNOLOJİ İLE 2 METRE KAPALI ALANDA,

    100 YIL ÖNCE 7 KM ÖTEYE AÇIK ALANDA HANGİ TEKNOLOJİ İLE İLETİLDİ?

    TESLA ....

    Çağının ötesinde bir dahi,11-12 dil konuşan,günde en fazla iki saat uyuyan TESLA.

    Not etmeye devam ederim ,devamı var hala.. :olumlu:

  • Hepiniz 1987 kısini irdeliyorsunuz. Evet, muazzam bir olaydı. 1 ay Zeytinburnu'nda mahsur kalmıştık. Avcılar'da otururken amcamlara ziyarete gelmiştik ve 3 Mart sabahı "resmen" mahsur kalmıştık. 3 hafta boyunca heryer bembeyazdı. Ancak benim demek istediğim başka: 1987 kıyılar dahil muhteşem bir yıldı. Ancak Avcılar, Firuzköy vs. gibi yerler için siradandi. 1978-1988 arası her yıl Sibirya gibiydi. Metrelerce kar yağardı. Abartmıyorum. Ne oldu da kuruduk, inanın ben de anlamıyorum

  • Baktığım sinoptikler, az sonra anlatacağım anıyı çağrıştıriyor: 2013 Aralık'ta Zeytinburnu sahilden kalkıp, Sibirya'nin başkenti Novosibirsk'e gittim 1 haftalığına. Havaalanına indim. Sıcaklık -30 gösteriyordu. Nefes alırken sanki bir jilet ağzımdan içeri giriyordu. Yol kenarları 3-4 adam boyu kar. Apartman boyunda bacalar (bunlar şehir şebeke suyu donmasin diyeymis) . Otele yerleştim. Aradan 5 gün geçti. Sizce ne olmadı: Evet.Bingooo:. Hiç kar yağmadı. "Lan" dedim: "Nasıl olur? Peki bu karlar nasıl yağdı?" Novosibirsk'li arkadaşıma sordum. Cevabı:" Sen hergun kar yağdığını mı sanıyorsun. Haftada 1-2 yağar ve bu da zaten canımıza okur. Soğuk da yeterli olduğu için kar kalkmaz" Modellere şimdi bakıyorum: (Novosibirsk kadar olmasa da) ayın 22'sinden itibaren soğuklar giriyor ve ne zaman çıkacağı belli değil. Belki de haftada bir veya iki kez yagip imanımızı gevretecek!

    • Resmi Gönderi

    16 Ekim 2022

    Bitmeyen Namaz

    Odalar erkeklerin toplanma yeri. Burada vakit geçiriliyor, iş ve ev hayatı dışında kalan zamanlarda. Eğlenme, öğrenme, misafir ağırlama, önemli kararlar alma, gerektiğinde duruşma yapma, çalgı çalma, oynama, ferfine yapma vb. bir sürü şeye sahne oluyor odalar...

    Oda ahalisi ezan okunmaya yakın, kolları sıvar abdest almaya durur, namaza hazırlık başlardı. Ezan başladığında odadan çıkılır, namaz başlayacağı vakit camide olacak şekilde ayarlanırdı. Yani odadaki hayata namaz molası verilirdi. Yine de camiye yetişemeyenler için keçi postundan namazlağılar asılı dururdu, isteyen namazı burada kılabilsin diye...

    Her odada imamlık yapabilecek kapasitede kimseler bulunduğundan, bazen cami asılır, oda birden mescide dönüverirdi. Onca fonksiyonuna ilaveten bu özelliğini belirtmezsek oda tarifi eksik kalır. Böyle durumlar için her odada yeterli donanım bulundurulur; yani namazlağı ile tespih... Hatta odalar yapılırken biraz da buna uygun inşa edilir, kıble istikameti en isabetli şekilde verilmeye çalışılırdı. Öyle ki eski odalar içinde kıbleye çapraz konumlananı bulamazsınız.

    Macur Ali'nin odada kıble tarafında duvar dibinde boydan boya tahtadan yapılmış kolçak vardı. Sabit köşeyastığı gibi dururdu; yere otururken bir kollarını yasladıkları için ergonomik, sırtı duvarın soğuğundan koruduğu için sağlıklı, gerektiğinde tabure gibi oturulabildiği için de gayet kullanışlı bir şeydi... O kolçağın tam ortasından yarım metre kadar bir bölüm testereyle muntazam kesilmiş, gerektiğinde yerinden çıkarılabiliyor, orada gereksiz bir genişlik sağlanıyordu... Yani bana öyle gelmişti, gereksiz sanmıştım... Meğer namaz kılmaya kalktıklarında imamın secde edeceği kadar da olsa bir yer açılıyor böylece arkada cemaat için bir saf alanı oluşturuluyormuş. O kolçağı kaldırdıklarında adeta bir mihrap yapmış oluyorlar... Bunu sonradan mı düşündüler, yoksa daha başlangıçta öyle mi planladılar belli değil; fakat odayı ustaca mescitleştiriyorlardı... Orada ekseri Körhoca namaz kıldırırmış...

    ***

    Tabi odada namaz, her kafalarına estiğinde kılınmıyor. Dışarı çok soğuksa, camiye yetişilemediyse, yahut bir başka zorunlu halde 'Hadeñ galkıñ, namaz gılamıñ' denir, namaza kalkarlarmış. Bunu da herkes diyemiyor tabi, namazı kıldırabilecek ehliyette biri olacak...

    Bükürün Odadaki en ehil imam Tırıl Hasan... Hafız değilmiş; ama kıraati, ezberi ve bilgisi diğerlerine göre daha iyiymiş. Bir kaç kez imametteki halini test etmişler, fena da değilmiş... Hatta Hocalar bu yolda teşvik etmişler... Amma burada, Bükürün Odada değil, başka yerlerde...

    Odanın müdavimlerinden birisi olan Bükürün Ali ile Tırıl Hasan pek geçinemiyorlar, sürekli kakışıyorlar... Aslında uzaktan akrabalık da var; lakin aralarında didişme eksik olmuyor. Bu yüzden Tırıl Hasan, Bükürün Odada imamlığa pek de gönüllü değil... Gönülsüz de olsa bir gün sürüyorlar öne... Akşam veya yatsı namazıymış, kıraatin dıştan yapıldığı bir namaz... İnsanlık hali, bazen çok iyi bildiğimiz bir şeyi, mesela dedemizin adını unutabiliriz... İmam da Fatiha'yı okumuş, öylece donakalmış... Artık okuyacağı sureyi mi hatırlamadı, hangisini okuyacağını mı şaşırdı, ne olduysa susmuş kalmış... Sessizlik uzayınca cemaat arasındaki Bükürün Ali'nin sabrı taşmış:

    - 'Eee, deyive ne deceeseñ!'

    Sair zamanlarda didişmeye alışık olduğu birinden, böyle sıkıntılı anında alaylı bir laf işitince Tırıl imam durur mu:

    - 'Bunnaañ böönesine imam olursuñ bide!...'

    Dünya kelamı namazı bozarmış, kimin umurunda... Güzelim namaz, imam cemaat atışmasına dönüşüvermiş...

    Arkada Bükürün Ali varsa, Tırılın her imamlığı ayrı bir maceraya gebeymiş. Diğer insanlar daha başlangıç tekbirinde maceraya hazırlıklı olurlarmış... Huşûya(!) bak sen...

    İhtiyarlıktan mı kulunçtan mı neyse, Tırıl eklem ağrılarından muzdaripmiş bir ara... Bilhassa rükuya giderken çok sızlarmış beli veya dizleri, her neyse... Yine imamlıkta, yine arkada Bükür var... Rüküya varırken ağrıya dayanamamış:

    - 'Anam, anam, anaaam!' diye inlemiş. Arkadaki durur mu;

    - 'Anañ nerde len!' diye çıkışmış. Fakat Tırıl imamlıkta olduğu için ona cevap vermemiş, kendi kendine söylenmiş:

    - 'Len bunuñ böönesine bişey deseñ namaz bozulcek!...' Bozmamış namazı, selam verene kadar sabretmiş...

    ***

    Bu mübarek Ramazan gününde bırakmak istemiyorlar Gopuk Selim'i. Çilmahmut,

    - 'Âşama ne galdı, bu vakıtta gidilir mi!' diyor. Diğerleri de üsteleyince, çorbayı burada içip iftardan sonra köyüne dönmeye ikna oluyor.

    Gopuk Selim Macur, Cumalı'dan... Eğret onlar için merkez ya, çok sık gelirmiş buraya. Zaten komşu köylerin çoğuyla aynı köydenmiş gibi tanışıp bilişiyor eskiler. Oturup kalkıyorlar, dostlukları var. Gopuk Selim daha çok tanınıyor. Lakabından belli, matrak birisiymiş.

    Mübarek gün avlanayım diye tüfeğini omuzlayıp Eğret'e gelmiş. Bütün gün Dağda dolaşmış. Ne vurdu, ne vuramadı bilinmiyor; ama kösülmüş. O halde bir misafiri bırakmak istemiyorlar tabi... O vakitler, bir misafir varsa erkekler iftarı odada yapıyor. Gopuk hatırına mahalleli de Çilmahmut'un odada toplanıyor. Oruçlar açılıyor, karınlar doyuyor. Çilmahmut'ta hocalık var, imam oluyor Akşam namazını kılıyorlar.

    Gopuk'un namazla filan pek işi yok, belki oruçlu da değildi... Gopuk çünkü... Ama 'Bi namazdan nolcak' deyip o da duruyor, cemaate uyarak... Çayı içince fırtacak nasıl olsa... Çay içerken essalat verilmeye başlanıyor, Teravih öncesi... Ama ezan okunurken :çay: bardakları daha ellerinde.

    - 'Nassosa Hocamız va' demiş biri, 'Tereviyi burda gılıveremiñ'. Teravihi de odada kılmışlar. Tabi Gopuk Selim kaçmaya fırsat bulamadan Teravihe de yakalanmış. Kanter içinde kalmış bu sırada. Ne yapsın, bünyesi alışık değil... Ama bitirmiş Teravihi... Ayrılmak için acele etmez olmuş. Nasıl olsa olan oldu diye...

    Tam müsade istemeyi düşünürken, ortaya yine bir teklif düşüyor;

    - 'Böyün Gadir, bi de tesbek namazı gılıverem bâli...'

    Meğerse Kadir gecesi imiş o gece, bu yüzden bu teklif de kabul görüyor. Gopuk Selim ise 'En zorunu atlattım, dört rekattan nolcak ki!' diye düşünüyor... Garibim bilmiyor ki Tesbih namazını...

    Yıllar sonra bu olayı anlatırken Gopuk Selim hala öfkeliymiş:

    - Ti be, bilmemnettimin Manavları! Ne bitmez namazları varmış! Yatıyolar, kalkmak bilmiyolar; kalkıyolar, otumak bilmiyolar!'

    ***

    Eğret'in odaları sadece oda değildi. Hal ve makama göre okul, toplantı salonu; bazen misafirhane, bazen eğlence yeri; yerine göre aşçı dükkanı, yerine göre kıraathane... Ve odalar bazı bazı mescit olurdu...