Haberler,Hikayeler,İlginç Bilgiler,

    • Resmi Gönderi

    Nede olsa bir yaşanmış hikaye de var.

    Bu konuda epey yazdık , alalım buraya.

    Hiç unutmam 2006 2007 kışıydı kayda değer bir yağış yoktu 15 ocak sonrası gece ufaktan kar yağmaya başaldı ve diğer gün öğlen sonuna kadar aralıksız sürdü 80 cm kuru kar birikti o günü hatırladıkça umutlanıyorum en sağlam son kış 2012 di şubat sonuna kadar sürekli sistem vuruyordu nisan ayına kar yığınlar apartmanların 2 . Katına dayalı duruyordu o günlerde nankörlük edip neden durmuyor bu kar erisin artık bıktırmıştı şimdi mumla arıyoruz

    • Resmi Gönderi

    ARA NESİL

    Hani eskiler hep anlatırlar eskiden böyleydi, eskiden şöyleydi diye.

    Biz de eskidik artık biraz da biz eskiden bahsedelim.Belki yazmışımdır ben lastik ayakkabı da giydim Potin de giydim .Buralarda Potin derlerdi,Şimdi bot denir herhalde.

    Ayakta lastik ayakkabı üstümde ise Göynek , onun üstünde ise fistan.

    Yani iç çamaşırı olan beyaz odun gibi bir kumaş, üstünde de allı güllü desenli fistan.

    İskoçların kültüründe olan etek diyelim.

    Erkek çocukları da öyleydi yani etek de giydik.

    Kış sevdiğimiz için kış ortamından bahsedelim. Hemen hemen her odada yanan bir kuzine veya teneke soba vardı.Bu bizim gördüğümüz ama anne ve babalarımızın asıl kullandığı ise Ocak yani şimdiki fantastik asortik ismi ile şömine.

    Onun yandığını düşünün sadece yanına gidersen ısınırsın,önünde oturursan yüzün yanar kıçın donar misali.

    Ocaklar hem ısınmak için hem de katmer şepit yapmak için kullanılırdı.Artık bizim zamanımızda da sadece bu hamur işleri için kullanılırdı.

    Evlerde Çeşme yok mahalle çeşmesine gideceksin, oradan artık evinde ne varsa Güğüm veya testi doldurup geleceksin.

    Taşıma suyla değirmen dönmez derler ama başka imkan yok o karda kışta buzda annelerimiz,ablalarımız hep su taşırlardı. Hem de günde birkaç kere.Bulaşık yıkamak,çamaşır yıkamak her biri ayrı bir eziyetetti.

    Çok çamaşırı olan kar kış demez köyün esbaphanesine (çamaşırhane) giderdi aileden birkaç kişiyle beraber. Oraya gitme sebebi köyün içinden geçen çayın suyuydu.

    Oradan su alınır, kazanlar yakılırdı 8-15 aile herkes kendi kazanından suyunu alır çamaşırlarını çamaşır taşında esbap taşı derler onun üzerinde kah elleriyle kah tokaçla (ağaçtan yapılmış bir alet, büyük bir tahtadan çukur olmayan kaşık diyelim)

    Vura vura kirini çıkarıp çaydan aldıkları suyla temizlerlerdi.

    Genellikle kadınlar çamaşırları başının üstünde getirirdi eve gelene kadar o çamaşırlar bildiğiniz odun gibi olurdu. Bir de onları sobanın yanında yumuşatıp oraya buraya asmaya çalışırlardı.

    Karda iyi yağardı yol olmaz kar hiç kalkmazdi. En iyi giysi çorap içlik ve süveter yünden yapılırdı annelerimiz örerdi.

    Çorap veya patik, süveter, pantolon,ceket asla delindi diye gözden çıkarılmaz dı.

    Çare? Tabii ki yama.bir çift çorabın her yeri yuvarlak yuvarlak annelerimiz ablalarımız tarafından yapılan yamalarla dolu olurdu. Yaşlı genç yamalı ceket ya da pantolon giyerdi çorap giyerdi.

    O zamanki imkanları da öyleymiş herhalde. Köylünün eğlence yerleri ise o zaman içinde birkaç kahve ve en popüler olan köy odaları ydı. Ben babamla gitmeye can atardım çünkü orada yaşlıların anılarını anlatması ve onları dinlemek çok hoşumuza giderdi.

    Ama öyle bedavaya dinlemek yok yani :çay: pişerse çayda dagitacaksın birisi isterse su vereceksin odada su yoksa dışarı gidip soğukta karanlıkta kuyudan ya da çeşmeden odaya su getireceksin, sobaya bakacaksın gerekirse odun atacaksın,fırsat bulursan oturup onları dinleyeceksin. Bize hiç zor gelmezdi mutlaka onları dinleme fırsatı bulurduk ama az ama çok.

    Köy odası önemliydi halk arasındaki iletişimin ve samimiyetin gösterildiği en önemli yerdi. Hastası olan orada duyulurdu ihtiyacı olan orada belirlenirdi yardım edilecek kişi oda da karar verilirdi.

    Hala şükür köy odalarımız çalışıyor. Her bayramda sabahları namazdan sonra mutlaka odaya gidilirdi oraya yemek giderdi. Evin erkekleri camiden çıkmadan kadınlar evde ne piştiyse bayram için bir tepsi hazırlardı erkekler camiden çıkınca alır tepsi ile odaya giderdi.

    Odada yemek yenir bayramlaşılır ondan sonra herkes aileleriyle ne yapacaksa yapardı.

    Elektrik yok kandil yakılır dı.O meret de fena kokar.Neticede içinde yanan ve odaya dumanı çıkan şey gaz yağı.

    Geceleri dışarı çıkmak veya beslenen hayvanların bakımı için fenerler kullanılırdı rüzgarda Sönmez di gemici feneri derler ya onlardan.Eglence iseher evde olmasa da sadece radyoydu.Belli kişilerde vardı.Cazir cuzur pilli ve o yetmez gibi birde dambeşlerde(çatı,tavan) kablolarla anten çekilirdi net ses gelsin diye.

    Daha yazılacak çok şey var daha da yazarız. Ben ve benim gibiler ara nesil,yani televizyonsuz evden ayrılıp akıl almaz bilgisayar ve akıllı telefonlara geldik diyelim.

    Neler giydim neler giyiyoruz.

    Saçma sapan şeyler yazmadık umarım.Uzun oldu yazım kurallarını da atlama yapmış olabilirim,affola..

  • Suya düşen Cemre Zonguldak'ta ilk kez görüntülendi

    Halk arasında Baharın gelişini müjdeleyen cemrenin şugünlerde toprağa düşmesi bekleniyor. Cemre havaların ısınmaya başlamasıdır aslında. Bir başka deyişle İlkbahar başlangıcında yedişer gün arayla; önce havada sonra su ve toprakta oluştuğu sanılan sıcaklık artışıdır.

    İlk cemre havaya 19-20 Şubat tarihlerinde düşmüştü. İkinci cemrenin suya cemre düşmesi ise 26-27 Şubat tarihlerinde yaşandı. Cemrenin 3. Aşaması olan toprağa düşmesi ise 5-6 Mart tarihlerinde gerçekleşecek. Böylece baharın gelişi sembolik olarak tamamlanmış olacak. Devrek’te de ikinci cemrenin göle düşüşü görüntülendi. Okuyucularımızdan Raci Kalaycı bu doğa olayını görüntüledi. Kendisine teşekkür ediyoruz.

    Cemre nedir?

    “Ateş” ve “kor” anlamına gelen cemrenin her yıl şubat ayı sonunda başlayan takvime göre önce havaya, sonra suya, son olarak da toprağa düştüğü kabul ediliyor. “Cemre düşmesi” bahar bayramı nevruzun yaklaştığına da işaret ediyor.

    “Cemre düşmesi” aynı zamanda hayvancılıkla uğraşanlar için soğuk nedeniyle dışarıya çıkartamadıkları hayvanların otlaklara kavuşma zamanının yaklaştığını, tarımla uğraşanlar için de toprağın işlenme dönemine gelindiğini ifade ediyor.

    Cemre Cemre Cemre

    :onay: Learn from yesterday, live for today, hope for tomorrow :kas:

    :koşma: Chasing the Siberian Husky :bakış:

    :kar::kralice::türkiye::coksoguk: :karyagisli:

    • Resmi Gönderi

    Bu akşam yine köye geldim .Yine biraz yazalım çizelim eskilerden.

    Küçük yaşta babayla, büyüyünce arkadaşlarla odalarda oturma işine devam ettik.

    Ben,sağdıç Rüstem, Mahmut ve onun sağdıç ı Mahmut birde Mehmet.

    Biraz sağda solda sürterek zaman geçirirdik.Maksat zaman geçsin odalarda oturan büyüklerimiz de evlere gitsinler.

    Eh onlarda kalkmazlardi,haklı adamlar sohbet güzel :) yine de biz bakar bir kaç tur atardık ve odanın camına yamanir içeri bakardık. Burada mesaj "gençler geliyor Haydi kalkın"

    Anlayışlı olanlar birbirlerine bakar ve hemen kalkarlardi.

    Bazen biz biraz erken odaya girerdik malum dışarda kar tifan var ve soğuk.

    Biz oturunca yine "gençler geldi bizde gidelim "derlerdi çoğu zaman.

    Onlar gider bizde o geceye Bismillah derdik.Sabaha kadar oda bizim demekti.Sobaya varsa odun kömür meşe atardık.Yoksa da bulurduk ama evden ama sağdan soldan :)

    Bazen bahçelere iner kavakları gece karanlığında sallardik.Kuru olanları bilir ve onu indirirdik yakmaya odaya getirirdik.

    Bazı zamanlarda kaçak daga gider odun getirirdik meşe de kömür kadar etkili ve közlü olur.

    Biraz geç saatte her kes evlere dağılır ne varsa alır gelirdi.Yogurt , peynir, turşu ,yağ tuz artık ne getirebilirse.

    Teneke sobayı öyle yakardik ki boruları kızarırdi.Al köy ekmeğinin dilimini o an yapıştır sobaya,anında o kızarır ve kızarınca pat diye düşerdi sonra :çay: ile katık ile ver gözüne.

    Herşey o kadar tatlı lezzetli gelir ki yemeğe doyulmazdi.

    Et , sucuk, tatlı ederdik.Bir kaç defa da tel helvası denedik ama o asla olmadı (pişmaniye) .Bizimki ihtiyarların yaptığı gibi tel tel asla olmadı hep 8 lik demir gibi olmuştu.Lakin onu da yedik,oda aynı şeker işte ısır ısır ye .

    Odamız ahşap olduğundan tavanında döşmeler vardı.Orada bıçak ile kazınan önemli tarihler ve notlar vardı.Olenlerin tarihleri gibi.

    Onları okurduk,bazen biz yazmaya çalışırdık.

    Karnımiz doyunca bazen kalabalık da olunca dayaklı sopalı oyunlar oynardık.

    Gülmekten de acıdan da gözlerimizden yaşlar gelirdi.

    Bazen uyurduk,bazen bir kaçımız ava çıkardık.

    Ab dediysem başka odalardan bize de bisey cikarmi veya fırınlardan pancar,kabak, patetes varsa konu komşu koymusssa onları araklama ederdik.

    Sabahta olunca herkes evine kaçardı.

    Okula giden de vardı,çoban olanda,evinde atı ineği olanda.

    Herkes gider işini yapardı.Aksam yine bu döngü devam ederdi.

    Birde odalardan beraber kayak kaymaya giderdik onuda başka zaman yazalım gfs saati gelmiş

    Hayırlı geceler herkese.

    • Resmi Gönderi

    Mart için şöyle derler Bizde bu sisteme denk geliyoruz bu sene

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.

    • Resmi Gönderi

    ÇİN'İ FELAKETE SÜRÜKLEYEN SERÇE KATLİAMI 1958

    Komünist lider Mao Zedung başa geçtiğinde büyük bir tarım toplumu yaratmak istiyordu.

    Bu yüzden1958'de tarlalara zarar veren serçeler ve haşerelere karşı seferberlik ilan etti.

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.

    Ülke çapında büyük kitleler 24 saat boyunca organize olarak serçelerin yumurtaları ve yuvalarına zarar verdiler.

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.

    Serçeleri kaçırmak için on binlerce korkuluk ve kırmızı bayrak üretildi.

    Ülkedeki işçilerin yarısı seferberlikte yer alırken, atış ekipleri kuruldu.

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.

    Devlet tarafından serçe öldüren vatandaşlara çeşitli ödüller verildi.

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.

    1960 baharında tarlaları böcekler bastığında Çinli liderler öldürülen serçelerin böcekleri yiyerek aslında faydalı olduğunu fark etti.

    Öldürülen iki milyar serçeden sonra Mao serçeleri 'düşmanlar' listesinden çıkardı.Fakat artık çok geçti.Çünkü ülkede zararlı böcekleri yemesi beklenen serçelerin soyları neredeyse tükenmişti.

    Ekolojinin alt üst olması ve tarlaların zarar görmesiyle üç yıl sürecek Büyük Kıtlık başladı.

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.

    Büyük kıtlık boyunca en az 20 milyon kişi açlıktan hayatını kaybetti.

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.

    Geriye doğayı kendine düşman gören Mao'nun hazırlattığı bu propaganda afişi kaldı.

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.


    BİRKAÇ NOT İLAV EDEYİM

    Kıtlık sonucu kimine göre 20000000 kimine göre 38 milyon kimine göre 40 milyon kişi hayatını kaybetti

    İlave edelim yine

    Çin serçelerin yok olması sebebiyle Rusya'dan serçe getirdi.Onların üremesini sağladı,günümüzde Çin'de 2 çeşit serçe türü vardır.Rusya'dan gelenler renk olarak biraz daha farklıdır,kendilerinde az kalan serçelerde zamanla çoğalmışlardır.

    ÖNEMLİ DERS VEYA NOT

    DOĞANIN DENGESİNE ASLA MÜDAHALE EDİLMEMESİ GEREKTİĞİNİ ÇİN AĞIR KAYIPLAR VE YILLAR SÜREN KITLIK İLE ÖDEDİ.

    BİZLERDE BUNDAN NASİBİMİZİ ALACAĞIZ AMA ERKEN AMA GEÇ.

    İNSANLIK OLARAK DOĞAYA NE DERECE ZARAR VERDİĞİMİZ MALUM.


  • Benim bildiğim kadarıyla kendisi de 50 milyon kişiyi katletmiştir belki de bu serçe katliamından sonra ölenleri o öldürdü saymış olabilirler

    Dişini fırçalamaz :çay: ile çalkalarmış niye fırçalamıyorsun diye sorulunca "Kaplan dişini fırçalar mı ?" dermiş o yüzden dişleri biraz kötü haldeymiş

    HEDEF HAVA HARP OKULU ✈

    • Resmi Gönderi

    Kanuni Sultan Süleyman'ın nadir portrelerinden birisi 5 milyon TL ye satıldı

    İngiltere Dünyanınsayılı müzayede evlerinden Sotheby's'in "İslam Dünyası ve Hindistan Sanatı" müzayedesi bugün gerçekleşti.

    16. yüzyılın sonları veya 17. yüzyılın başlarında yapıldığı düşünülen portrenin, çok nadir bir eser olduğu değerlendiriliyor. Portre, Kanuni Sultan Süleyman'ı 43 yaşındayken gösteriyor

    Kendisi 22,7'ye 17,5 cm, bakır çerçevesiyle beraber de 44,5'ye 39,8 cm boyutlarında olan portre, Kanuni Sultan Süleyman'ı 43 yaşındayken gösteriyor.

    60 bin sterlinle (691 bin TL) satışa sunuldu.

    Verilen tekliflerle fiyatı artan eser, 350 bin sterline (4 milyon TL) alıcı buldu. Satın alan kişi veya kurumun ismi henüz açıklanmadı. Alıcı, vergileriyle beraber 438 bin sterlin (yaklaşık 5 milyon TL) ödeyecek. Mihrimah Sultan'ın portresi de 60 bin sterline satıldı

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.

  • ÇİN'İN GİZLEMEYE ÇALIŞTIĞI TÜRK PİRAMİTLERİ

    Türk piramitleri batı toplumunun ilgisini II. Dünya Savaşı esnasında çekmiştir. Hikayeler genellikle büyük beyaz piramit hakkındadır. ABD Hava kuvvetleri pilotu James Gaussman'ın II. Dünya Savaşı olurken Hindistan'dan Çin'e doğru seyreden uçuşu enasında beyaz bir piramit gördüğüne dair öyküler vardır. Ancak bazı iddialara göre bu piramitlerin varlığı, batılı bilim insanlarınca daha önceden de biliniyordu. Science News gazetesi II. Dünya Savaşı senelerinde piramitler hakkında şu şekilde bir yazı yayınlamıştır: "Bölgede bulunan piramitler çamurdan ve topraktan yapılmıştır. Mısır piramitlerinden çok höyüklere benzerler ve bu bölge henüz keşfedilmemiştir." Bölgede bulunan ABD'li bilim insanları beyaz piramit adı verilen yapının hemen hemen 300 metre gibi bir yüksekliğe sahip olduğunu söylemektedirler ki, bu Mısır piramitlerinin iki katı kadardır.

    Türk bilimadamı Kazım Mirşan, bugüne kadar anlamı çözülemeyen 184 tane Mısır hiyeroglifini Ön-Türkçe olarak okumuştur. Bu metinde mumyalama tekniklerinin M.Ö. 3000'li yıllarda Altaylardan geldiği ortaya koyulmuştur. Çin görevlileri bu uygarlık belgelerini dünyanın gözünden gizleyebilmek adına piramitlerin uçlarını olabildiğine tahrip edip üzerilerini topraklar doldurup sanki bir yükseltiymiş havası vermişlerdir. Üstlerine sürekli yeşil kalacak olan ağaçlardan dikmişlerdir. Böylece seneler sonra bu piramitler üstü ormanla kaplı tepeciklere dönüşecektir. Bunun yanında Çin Halk Cumhuriyeti, piramitlerin çevresini köylüler tarafından ekime serbest bırakıyor. Bu şekilde asırlardır toprak altında yatan tarihimiz tahrip ediliyor.

    Eğer bu şekilde olmasaydı, yani bu piramitler Çinlilere ait olmuş olsaydı; Çin Halk Cumhuriyeti turist çekebilmek adına, kendi uygarlığının eskiliğini dünyaya anlatabilmek için, bırakın üzerlerine ağaç ekmeyi, her bir piramidin her taşını tek tek parlatırdı. Yakın zamanda Piramitlerin içine giren ve fotoğraf çekmeyi başarabilen ilk ve tek kişi olan Oktan Keleş'in açıklamaları tarihe yeni bir boyut kazandırabilecek türdendir. Oktan Keleş'in incelemelerinin sonucunda yaklaşık 5000 yıllık geçmişe sahip olan piramitlerde, yapılmış olan inşa ve mumyalama işlemleri Mısır'dakinden çok daha ileri seviyededir. Türk araştırmacı-yazar Oktan Keleş piramitleri ziyaret ettiğinde Türk tarihinin baştan değişebileceğine vurgu yapmıştır. Yaşlı bir Çinli rehber ile piramitlere gizlice giren Oktan Keleş piramitlerin içinde Türklere ait heykel, tabletler ve semboller bulunduğunu da belirtir. Piramitin içinde 2 metreye yakın bir mumya, üzerinde bozkurt başları ve ay yıldız sembolleri bulunmaktadır. İçerde 3 metre yüksekliğinde Oğuz Kağan'ın temsili sûreti bulunmaktadır. Kesin olmamakla beraber Çinli rehber, Oktan Keleş'e; Büyük Beyaz Piramit'in Türklerin atası Oğuz Kağan'a ait olduğunu söylemiştir.

    BAZI PİRAMİTLER

    https://goo.gl/maps/wTjggnTVURJkS95c7

    https://goo.gl/maps/SH3AoFRqSJBnaTwt5

    https://goo.gl/maps/jU5Nnz6eA9js9izf7

    YAKLAŞIK BEŞ PİRAMİT VAR BU LİNKTEKİNDE https://goo.gl/maps/E58VAeWwwi8Pru29A

    Mısır piramitlerinden büyük olan Türk piramitlerini okuyabilirsiniz ya da direkt olarak linklere tıklayarak haritalardan inceleyebirsiniz

    HEDEF HAVA HARP OKULU ✈

  • Dünyada toplam 195 ülke bulunuyor ve bu ülkelerin hiçbirisinin bayrağında mor renk kullanılmıyor. Aslında cevap basit. Mor, tarih boyunca en pahalı renk oldu ve sadece krallıkların ve imparatorlukların başındaki seçkin kitlelerin alabileceği bir lüks renk olarak kaldı.

    HEDEF HAVA HARP OKULU ✈

    • Resmi Gönderi

    KÜN FE YEKÜN (YENİDEN DİRİLİŞ BİTKİSİ)

    Sahra da 50 yıl 100 yıl rüzgarla yol alan ölümsüz bir bitkidir.

    Katlanmış dallarıyla yol alan bu bitki kumda ufak bir su birikintisi yakalayincaya kadar bekler ve sürüklenir.

    Bulduğu su birikintisinde dakikalar içinde dallarını açar ve yağacak yağmur bekler.

    Yağan yağmur açılan dallarında olan tohumları yere döker bu sayede üremesi gerçekleşir.

    Dökülen tohumlar bir kaç saatte hemen filizlenir ve bir kaç haftadada çiçek açıp tohuma döner.

    Güneş onları da kurutunca oda kapanır bir yağmur suyu yakalayana kadar kumlarda yol alır.

    Video kısa, güzel.Suyla buluşması, tohumların dökülmesi, filizlenmesi

    Harici İçerik youtu.be
    Dış kaynaklardan gömülen içerik, izniniz olmadan görüntülenmeyecektir.
    Harici içeriğin etkinleştirilmesi yoluyla, kişisel verilerin üçüncü şahıs platformlarına aktarılabileceğini kabul edersiniz. Gizlilik politikamızda bununla ilgili daha fazla bilgi verdik.

    • Resmi Gönderi

    KANGURUNUN SIRA DIŞI ÖZELLİKLERİ

    Kangurularının anavatanı Avusturalya’dır ve bu hayvan bu ülkenin de simgesi haline gelmiştir. Kanguruya; çok özel farklılıklarından dolayı “seni anlayamıyorum” anlamına gelen bu isim verilmiştir.

    Kangurular, öncelikle yavrularını ceplerinde taşımalarıyla, ön ayaklarının çok kısalığıyla, zıplayarak yürümeleriyle ve karnındaki cepleriyle dikkatleri üzerine çeker.

    Ot obur olan kanguruların ömürleri 15-20 yıl arasında olup, sosyal yaşantılarında kalabalık guruplar halinde yaşarlar. Doğal olarak gurup liderleri, en yaşlı erkek olanıdır.

    En ilginç farkları ise döllenmeden sonraki 33 günlükken 1 cm boylarında doğmaları, annenin dört memesinden de her ay yavruya en uygun terkipte süt akıtılması vs. gibi diğer hayvanlardan çok farklı mucizevi yönleri daha var.

    • Yavru doğduktan 3 dakika sonra annesinin kesesine varır. Annesinin meme ucuna tutunur ve süt emmeye başlar ve 2-3 ay hep bu memeden süt emer. Yavru, anne karnında geçireceği gelişimini annesinin o cep kesesinde geçirir.

    Bu mucize; Allah'ın yaratma sanatına apaçık bir delildir.

    Annesinin kesesinin içinde dört farklı meme bulunur. Bu memelerden sadece birisinde, kıvamı ve ısısıyla kendisi için özel hazırlanmış bir süt vardır. Diğer üç memede ise yeni doğmuş bir bebek için değil, yaşı daha ileri bir yavru için hazırlanan süt bulunmaktadır.

    Bu yavru da birkaç hafta sonra ilk emdiği memeyi bırakacak ve yaşına göre olan diğer 2. memeyi emmeye başlayacaktır. Biraz daha büyüyünce ise bir ötekisine geçiş yapacaktır.

    • Burada kendi kendinize sormanız gereken bazı sorular var:

    1. 1 cm boyundaki kanguru yavrusu, bu dört memeden hangisini seçeceğini nereden bilecektir?...

    2. Anne kanguru dört memesinin her birine, bu kadar farklı özellikteki sütlerin terkibini nasıl hazırlıyor ve hiç şaşırmadan ilgili memeye nasıl sevk ediyor.

    3. Yeni doğan yavrunun emdiği süt, diğer memelerden gelen sütlere göre daha sıcaktır. İçerdiği besinler de daha farklıdır. Peki, anne kanguru bu faklı meme içindeki sütü, nasıl fazla ısıtmıştır?...

    4. Her yavrunun ihtiyacı olan farklı besinleri, sütün içine nasıl yerleştirmiştir?...

    • Anne kanguru, bunların hiçbirini yapmaya ehil de değil muktedir de değildir. Aslında hangi memeden, hangi ısıda ve hangi terkipte süt geldiğini, hatta niçin böyle farklı olduğunu bile bilmez, bilemez.

    • Çünkü, en gelişmiş teknolojide kısmen anlaşılmaya başlamış olan bu farklı özellikleri, tamamen cahil ve akılsız olan kanguru nereden bilecek ki?...

    Memelerinden birinin içindeki sütün sıcaklığını hesaplayabilmesi hiç mümkün değildir. Her süte farklı özellik vermeyi ise kendisi hiç beceremez.

    O hangi sütün içinde hangi besinin olduğunu da hiçbir zaman bilemez.

    • O sadece Allah'ın kendisine emrettiği şekilde yaşayan bir kangurudur.

    Yavrusunun ihtiyaçlarını da onu yaratan Allah cc karşılamaktadır.

    • En uygun yapıdaki o farklı terkipteki sütleri, kanguru yavruları için, en uygun yere, yani annelerinin karnına, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan Yüce Rabbimiz yerleştirmiştir.

    Kanguru yavrusu ilk 6,5 ayı, o özel kesesinden hiç çıkmadan geçirir.

    Ardından yaklaşık 8 ayı hem kesenin içinde, hem de dışarıda dönüşümlü olarak geçirdikten sonra, sürekli dışarıda kalmaya başlayacaktır.

    Bu arada, daha birinci yavru cepten çıkmadan, ona 1,5 cm. boyunda yeni bir kardeş tırmana tırmana gelir. Her ikisi aynı cepte ve kesinlikle birbirine zarar vermeden uzun bir süre yaşar. Her yavru, kendi yaşına göre besinler içeren sütün bulunduğu memeyi emer.

    Peki, her kardeş kendisinin emmesi gereken memenin hangisi olduğunu nereden bilir?

    • Yine tek ve NET cevap: “Allah'ın ilhamıyla, onlara öğretmesiyle hareket ederler.”

    Kangurular cüsseleriyle de oldukça dikkat çeker; gövdeleri 1,5 metre, kuyrukları ise 1 m.'dir. Kanguru ailesi arka ayaklarının büyüklüğü sayesinde 8 metrelik mesafeyi bir zıplayışta kat edebilir. Hızlı koşarken dengelerini, çok güçlü ve iri olan kuyruklarıyla sağlarlar.

    • Peki, sizce ayakları tesadüfen mi bu kadar büyüktür?

    • Ya da rahatça sıçramak için çok büyük arka ayaklara ihtiyaçları olduğunu, anneleri mi hesaplamıştır?

    Tabii ki doğru cevap bunların hiçbiri değildir. Hiçbir şey tesadüfen olmamıştır. Olamaz da!...

    • Basit bir iğne bile tesadüfen, yani ustasız olamazken, böylesine esrarengiz ve mucizvi işler, nasıl tesadüfen olabilir ki?...

    Her şeyi; her canlıların ihtiyaçlarına göre yaratan Allah, kanguruyu da diğer tüm canlıları yarattığı gibi, ibret için özel ve en mükemmel şekilde yaratmıştır.

    “Gerçekten süt veren hayvanlarda da size bir ibret vardır.”… 16. Sure, 66. Ayet.

    “Hayvanlarda da sizin için elbette ibretler vardır.”… 23. Sure, 21. Ayet.

    “Şunu da görmediler mi: Biz onlar için kudretimizin meydana getirdiklerinden birtakım hayvanlar yaratmışız da onlara sahip bulunuyorlar.” 36. Sure, 71. Ayet.

    Böylesine mucizevi tecellileri gördükçe ve inceledikçe, Yüce Rabbimizin her an tüm kanguruların sütlerinin terkipleriyle ve tüm ihtiyaçlarıyla ilgilenirken, diğer taraftan yüzbinlerce cins ve çeşit canlıları da, insanları da asla ihmal etmediğini bilmek ve idrak etmek zorundayız…

    Rahman S., 29. A.: “O, (Allah) her gün (her an) yeni bir iştedir”. (En kısa Tefsirde: Sınırsız Kudretiyle ve Hikmetiyle Kimilerini yaratırken, kimilerini öldürür, her an hayatı tazeler; bir hali giderir, başka haller getirir. Anlamı verilmektedir.)

    Bu sınırsız Kudret karşısında ancak,hürmet ve tazim ile günde an az 5 kez “AllahüEkber” diyerek SECDE edilir…

    Alıntıdır

  • Karbon Dioksit ile Küresel Isınma arasında bir ilişki olduğunu, 1856 yılında ilk söyleyen kişi Eunice Newton Foote’dir.

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.

  • Sadece 20. yüzyılın değil muhtemelen dünya tarihinin en çok hayat kurtaran adamıdır. Modern aşı çağının babasıdır. Kabakulak, kızamık, suçiçeği, zatürre, menenjit, kızamıkçık, hepatit a, hepatit b başta olmak üzere 40’a yakın aşıyı kendisi geliştirmiştir. Şu anda dünyada en çok kullanılan ilk 14 aşının 8’i Maurice Hilleman‘ın eseridir. Hiçbir keşfine ya da icadına kendi adını vermeyecek kadar mütevazı bir insan olduğu için adını pek az insan bilir.

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.